YARIM KALANLAR KUTUSU
Kimi zaman bu kutuda bir veda saklıdır, söylenememiş bir “Seni seviyorum”…
Kimi zaman bir öfke, yutkunulmuş kelimeler…
Ya da sadece bir “keşke” durur orada; kimseye anlatılamayan.
Dönüp geçmişe baktığında sen de o kutunun içinden birkaç tanesini tanırsın belki. Çünkü insan, yaşadıklarından çok yarım bıraktıklarıyla yaşlanır.
Bazen boğazına bir yumru oturur.
Sebepsiz ağlamalar gelir, ansızın sinir patlamaları…
O an bilmezsin ama geçmişte bastırdığın duygular fısıldıyordur sana:
“Ben hâlâ buradayım.”
Çocukluğumuzdan başlar bu yarım kalmışlıklar.
“Aman yapma ayıp,” diye susturulmuş bir kız çocuğu,
“Ağlama, erkekler ağlamaz,” diye bastırılmış bir oğlan çocuğu…
İçimize işlenmiş utançlar, korkular, bastırmalar…
Yıllar geçtikçe boğazımızdaki yumruyu büyüten tam da bu.
Yarım kalmışlık sadece söylenmemiş bir cümle değildir.
Yaşanamamış bir hayat, seçilememiş bir yol, terk edememek, kalamamak da bir yarımdır.
Ve biz, her gece yastığa başımızı koyduğumuzda bu “yarımlar”la hesaplaşırız.
Çoğu zaman mantıkla hareket ederiz.
“Doğru olanı yaptım,” deriz.
Ama içimizde başka bir ses, “Ya farklı olsaydı?” diye fısıldar.
O iç sesin adı işte “yarım kalmışlık”tır.
Geçmişle vedalaşmak zor gelir.
Onu sırtımızda taşır, her yeni güne onun gölgesiyle başlarız.
Çünkü geçmişi bırakmak, kendimize acımaktan vazgeçmektir biraz da.
Ama sana bir sır vereyim mi?
Geçmişi bırakmak, seni unutmak değil.
Sadece seni özgür bırakmak.
Gel, küçük bir ritüel yapalım birlikte.
Bir kâğıt al, yaz içine atamadıklarını.
Kimseye söyleyemediklerini, yapmak isteyip de yapamadıklarını…
Ağla istersen, gücen, rahatla…
Ve sonra, o kâğıdı yak.
Ya da yırt.
Veya not defterinden sil.
İşte şimdi diyebilirsin:
“Hoş geldin, tertemiz geleceğim.”
Ben bunu diyebilmeyi çok istedim, başardım.
Senin de başarmanı tüm kalbimle isterim.
Çünkü gelecek, sadece geçmişi geride bırakabilenlerin aydınlık yoludur.
Yorumlar
Yorum Gönder